Ertelemek kelimesi Latince “proscrastinare”; İngilizcesi procrastination; kelimesinden gelir ve yarına bırakmak anlamına gelir. İş hayatının hemen hemen herkese kazandırdığı şeylerin başında uzayıp giden yapılacaklar listeleri gelir. Eğer bu listelerin üstesinden takır takır adeta bir makine gibi gelebiliyorsanız TEBRİKLER, insanüstü bir iş bitirme beceriniz var demektir. Pek çoğumuzun yaşadığı şey ise ERTELEMEK.
- Bazen önümüzdeki listenin uzunluğu karşısında hissedilen yükten kaçış,
- Bazen yapılacak işin zorluğu kaynaklı kaçınma,
- Bazen içsel motivasyon eksikliği kaynaklı,
- Bazen de içinde bulunduğumuz yaşam koşullarına ya da taze gelişmiş bir olaya tepki olarak yaptığımız bir şey..
Nedeni ne olursa olsun, neredeyse hepimizin başvurduğu hatta bazılarımızın kronik olarak başvurduğu bir davranış: ERTELEMEK…
Ertelediğimiz işlerin yarattığı duygu yumağına bir göz atalım.. Başta suçluluk duygusu.. Yapmamız gerektiğini hissettiğimiz ve yapmadığımız herşey gitgide büyüyen bir suçluluk dalgasına boğar bizi. Ardından pişmanlık ve vicdan azabı hücum eder. Bu süreç uzun sürerse tedirgin, gergin, yorgun hissetmeye başlarız, motivasyon kaybı yaşarız. Kaygılarımız yükselir. Başarısız, özgüvensiz hissetmeye başlarız. Yapmamız gereken iş bir tarihe bağlı ve iş sonuçlarına etkisi olan bir iş ise tarih yaklaştıkça çaresiz, öfkeli hissetmeye başlar yüksek stres altında yaşamaya başlarız. Epey tatsız, değil mi?
Peki neden erteliyoruz, yani bizi içine soktuğu duygulara bakınca pek de isteyerek girdiğimiz bir davranış modeline benzemiyor, öyle değil mi? Erteleme davranışının ardında çok farklı psikolojik nedenler bulunabiliyor:
- Kendine inanmamak,
- Başarısız olma korkusu,
- Mükemmeliyetçilik,
- İçsel ve dışsal yüksek beklentiler,
- Reddedilme, onaylanmama korkusu,
- Dayatmaya – yüksek otoriteye karşı direnç.
Sebebi her ne olursa olsun, erteleme davranışı süreklilik kazandığında yaşam kalitesini aşağı çeker ve içinde bulunduğumuz toplum, sistem içerisinde etiketlenmemize sebebiyet verir. Tembellikle, ciddiyetsizlikle ya da sorumsuzlukla etiketlenmek ağır psikolojik sonuçlar yaratacaktır. Herkesin kendi başına bu duruma müdahale edebileceği bir kaç çözüm önerisinden bahsedeceğim. Eğer bunlarla sonuç alamıyorsanız bir uzman ile çalışarak hayat kalitenizi yükseltmeyi tercih etmenizi öneririm. Lumos Koç ve Danışmanları’na bu konuda başvurabilirsiniz.
Çözüme giden yolda ilk basamak erteleme eyleminin hangi temel nedenden kaynaklandığına bakmaktır. Bazen yapmamız gereken iş konusundaki bilgi eksikliğimiz ya da yapacağımız işin doğamıza ya da yetkinliklerimize uygun olmamasından, ya da zamanı planlayamamamızdan kaynaklanabilir. Bu gibi durumlarda en doğru yaklaşım eksikliği bulup giderme yolunda adım adım ilerlemektir.
Eğer erteleme davranışı bilgi ya da yetkinlik gelişimi ile çözülemeyen, yukarıda birkaçından bahsettiğimiz psikolojik nedenlerden kaynaklanıyor ise şu adımları deneyebilirsiniz:
Önce kabul et: Hiçbir sorun ya da problem öncelikle “benim bir problemim var” demeden yani kişisel olarak “sorunu kabul etme” noktasına gelmeden çözümlenemez. Filmlerde ya da belki yakın çevrenizde gözlemlemişsinizdir, alkoliklerin bu zararlı alışkanlıktan arınma yolculuklarında ilk adım “ben bir alkoliğim” demektir. Sizin de ilk adımınız “benim erteleme sorunum var” cümlesini kurabilmektir.
Kurtulmayı iste: Sorunu kabul etmek bunun arkasına sığınmak gibi bir ehliyetlendirmeye yol açmasın, aman! Bilinçsiz farkındalıklar günümüzde kişinin bu olumsuz davranışı sürdürmek için kendinde hak görmesine ve olumsuz davranışı sürdürmek için kendini ehliyetlendimesine dönüşebiliyor. Aman dikkat! “Ne yapabilirim ben erteleme sorunum var!” demek yerine “Benim erteleme sorunum var ve bundan kurtulmak istiyorum” diyerek net bir niyet koymanız çok önemli bir adım.
Odaklan ve engelleri kaldır: Erteleme sorununuzu kabullenip bunu değiştirmek için niyetinizi de koydunuz. Şimdi sırada işe koyulmak için önünüzde dikkatinizi ve odağınızı dağıtacak tüm engelleri belirleyip kaldırmak var. En basitinden ertelediğiniz zaman nelerle kendinizi meşgul tuttuğunuza bakın. Belki telefonunuzdaki oyunlar ya da arkadaşlarla mesajlaşmak ya da sosyal medya, ya da kendinizi önceliği olmayan işlere boğmak gibi dikkatinizi dağıtan ne varsa çalışma ortamınızdan kaldırın ve önünüzü açın. Çalışma ortamınızın dağınık olması da konsantrasyonunuzu bozuyor olabilir, çalışma ortamınızı da odaklanmanıza uygun hale getirin. Şimdi odaklanmaya hazırsınız.
İşi küçük parçalara böl: Sıra geldi yapılması gereken işe. Bugüne kadar bu işi ertelediğiniz için muhtemelen olduğundan daha büyük, daha sancılı gözükecek gözünüze. Derin bir nefes alın, merak etmeyin artık daha kararlısınız, üstesinden geleceksiniz, hiç şüpheniz olmasın! İlk olarak bu işi küçük adımlara bölün. Adım adım ilerleyeceğiniz bir yapıya dönüştürün. Büyük başarıların hepsinin yolculuğuna bakarsanız hepsinin birbiri peşi sıra gelen küçük adımlar ve başarılardan oluştuğunu görürsünüz.
Kutla: Her adımı kutlayın! Tamamladığınız her adımı her aşamayı bir kutlamaya dönüştürün. Büyük bir kutlama olmasına gerek yok, içtiğiniz çayınızı yudumlarken bu çayı kutlamanızın bir parçasına dönüştürüp “aferin bana” diyerek ve her yudumun tadını çıkartarak bile içebilirsiniz. Kutlamak önemli çünkü beynimiz bir ödül avcısıdır. Kutladığımız zaman salgıladığımız dopamin hormonu beynimize “Hey! Güzel bir şey başardın! Bunu daha çok yap!” mesajı verir ve her geçen gün yaptığınız şeye geri dönmeye daha istekli bulursunuz kendinizi.
Kararlı ol: Kararlılık ve vazgeçmemek öğrenilebilir davranış modelleridir. Hepimiz insanız ve zor günlerimizden, motivasyon kayıplarımızdan ya da yaşanan olaylardan duyduğumuz hoşnutsuzluklardan etkileneceğiz. Özellikle bu gibi hayat olayları cereyan ettiğinde kararlı olmak, vazgeçmemek çok büyük bir güç olarak sizi yolda tutacaktır.
Bu adımları atarak “hayatınıza müdahale etmiş” ve kontrolü elinize almak için bir hamle yapmış olacaksınız. Nasıl hissettiriyor? Güzel, değil mi? Bu hayatta en yüksek doyum insanın kendi hayatını iyileştirmek için kendi hayatına müdahale etmesidir. Tebrikler!
Yorum Yapın