İş ararken ilanlar arasında şu gözünüze çarpıyor:
“Bu işyerinde sınırsız kafa izni uygulanmaktadır”
Ne düşündürdü size? Başvurur muydunuz böyle bir şirkete? Ben böyle bir şirkette çalışmak isterdim doğrusu!
İzin konusu kanunların işverene ve çalışana çizdiği sınırlar ve kurum kültürü çevresinde şekillenen bir “hak”. Ücretli izin, ücretsiz izin, doğum izni, babalık izni, taşınma izni, mazeret izni, hastalık izni gibi tanımlanmış pek çok izin hakkı var. Pek çok kurumsal çalışan sene başından alır takvimleri eline, sene içindeki resmi ve dini bayram tatillerine bir göz atar, kaba taslak bir izin takvimi oluşturur kendine. E çoğumuz yapmışızdır bunu, öyle değil mi?
Değerlidir o “kısıtlı – sayılı” izin günleri. En verimli şekilde planlamak; hele ki aile olarak hareket ediyorsanız eşinizin de takvimine uydurmak, arkadaşlarla hareket ediyorsanız ortak takvim oluşturmak..
Emek ister ve önceden planlamak gerekir, o izin günleri için savaşmayı gerektirir hatta bazen Dinlenmek herkesin hakkı. Ama çoğu zaman iş öncelikleri, ekip arkadaşlarının izin takvimi, patronun izin takvimi derken azınlıkta bir kesim dolu dolu ve planladığı gibi geçirebilir izin günlerini. İzin günleri “kıt kaynak”tır, biliriz.
Şimdi düşünün.. Ailevi problemleriniz var ya da o gün depresif bir modda kalktınız yataktan.
- “İzin mi girsem?” diye geçirdiniz aklınızdan.
Zaten kıt kaynak az sayıda izninizi “kendinize” ayırmak mı?Felekten bir gün çalmak mı?! Zihniniz hemen cevabınızı verdi:
- “Mümkün değil!”
Oysa tek ihtiyacınız şöyle kafayı gökyüzüne kaldırıp derin nefesler alarak açık havada yürüyüş yapmak ya da bütün gün yataktan çıkmamak.. Kendinizle kalmak.. Ama olmaz, bunu yapamazsınız çünkü izniniz yok! Hem müdürünüz, çalışma arkadaşlarınız ne düşünür hakkınızda sonra? Hakkınız olan izni bile kullanmak için bin tane açıklama yapmak zorunda kalacaksınız. E özel hayatınızı iş yeriniz ile paylaşmak istemiyorsunuz, kimse tarafından yargılanmak da istemiyorsunuz. İnsana kendini ne kadar “sıkışmış hissettiren” bir duygu değil mi? Hani nerede özgürlüğümüz?
Ben “sınırsız kafa izni” uygulamasından yanayım. Eğer kafam doluysa, hayatımda odaklanmam gereken başka öncelikler var ise, o gün solumdan kalktıysam “kafa izni” alabilmeliyim. Hem de kimseye nedenini niçinini açıklama ihtiyacı duymadan. Tüm negatifliğimle işe gelip, daha da mutsuz olup bir de etrafıma bu mutsuzluğu neden yayayım ki? İşverenler bunu gerçekten tercih ediyor olamazlar dedirtiyor bana bu durum.
Sınırsız izin konsepti İngiltere’de uygulanıyor. Ancak araştırmalara göre pek çok çalışan bu özgürlüğü kullanamıyor. Neden mi? Çünkü “şirket kültürü” buna müsaade etmiyor. İşkolik bir müdürle çalışanlar izin girmeye cesaret edemiyorlar ya da çok yüksek rekabet ortamında kıt kaynak çalıştırılınca izin bir kenara iş-özel yaşam dengesi bile kurulamıyor. Sınırsız izin şık gözüken bir İnsan Kaynakları (İK) politikası olarak kağıt üzerinde yerini alıyor ancak uygulamada kendine yer bulamıyor. İnsan odaklı, güvene dayalı bir kurum kültürü, eşitlikli yaklaşımlar ŞİRKET KÜLTÜRÜ olarak vücut bulmadıkça böyle insani bir prosedür de uygulamada yerini bulamıyor.
Böyle bir rahatlığı ve özgürlüğü hepimiz hakediyoruz, değil mi? Olayın bir de diğer yüzüne bakalım o halde. Hayat her zaman dengeyi arar, her doğa olayı optimal dengeyi bulana kadar cereyan eder. Biz insanlar için de geçerli bu, alış-veriş dengesini sağlamak önemlidir. Şimdi böylesi bir özgürlüğü, hakkı alabilmek için çalışanlara düşen, onların sisteme vermesi gerekenler nelerdir, ona da bakalım:
• Güvenilir olmak, üzerimize aldığımız sorumlulukların bilincinde olmak ve sonuç üretmek,
• Sadece kendi menfaatine değil bütünün yani şirketin bütününün menfaatine hareket ediyor olmak,
• Kafa izni almamız gerekiyorsa işlerin aksamaması için gerekli bilgilendirme ve ayarlamaları yapmak, destek istemek,
• İş sonuçlarını zamanında ve beklentilere uygun bir şekilde üretmek, başarıyı sürdürülebilir kılmakta birey olarak üzerimize düşenleri yapmak.
Bunları sunmaya hazırsanız o zaman sınırsız izin kavramını da düşünmeye ve düşündürtmeye başlayabilirsiniz
Şirket sahibi, girişimci bir arkadaşımla bu konsepti konuşurken “sınırsız izin” kavramının neden yürümeyeceğine ve insanların bunu nasıl istismar edeceğine dair bir sürü örnek geldi aklına. Eminim sizlerin de gelmiştir, zihnimizin genel eğilimi hayatta kalma iç güdüsü ile öncelikle en kötü senaryoya odaklanmaktır çoğu zaman.
Peki gerçekten çalıştığınız kurumun gerçeği bu ise, yani birlikte çalıştığınız insanlar sizde bu kadar güvensizlik yaratıyorsa bırakın sınırsız izin konusunu, “güvene dayalı kurum kültürü” konusu başlı başına bir gelişim alanı olarak huzurlarınızda demektir. E o zaman bu blog yazısı da sizlere hizmet etmiş demektir! Tebrikler. Sınırsız izin uygulamasına daha 40 fırın ekmek yolumuz olsa da “güven” konusunda çalışmalara bugünden başlayabilirsiniz.
Yorum Yapın